Genel

AA'nın "Gazze'de Soykırım: Yeni Kanıtlar" paneli (1)

- AA Orta Doğu Haberleri Müdürü Turgut Alp Boyraz: - "Herkes İsrail'in yaptıklarını konuşmaya başladı. İsrail ise bunların hiçbirinin konuşulmasını istemiyor" - Gazeteci Mehmet Akif Ersoy: - "Bombanın düştüğü yerden hikaye anlatmakla bombanın atıldığı yerden anlatmak arasında çok büyük bir fark var"

Abone Ol

ANKARA (AA) - Anadolu Ajansı (AA) tarafından "Gazze'de Soykırım: Yeni Kanıtlar" adlı panel düzenlendi.

AA Genel Müdürlüğündeki AAtölye'de düzenlenen panele, gazeteci Mehmet Akif Ersoy, AA Orta Doğu Haberleri Müdürü Turgut Alp Boyraz, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Milletlerarası Hukuk Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Hakan Erkiner ve Hacı Bayram Veli Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Uluslararası İlişkiler Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Şuay Nilhan Açıkalın konuşmacı olarak katıldı.

Moderatörlüğünü AA Görsel Haberler Direktörü Fırat Çağlayan Yurdakul'un yaptığı panelde, İsrail'in Gazze saldırısında 4 çocuğu ve 3 kardeşini kaybeden AA kameramanı Muhammed el-Alul'un üzüntüsünü aktaran video gösterildi.

- Psikolojik zorluklar

AA Orta Doğu Haberleri Müdürü Boyraz, Gazze'deki habercilerin çatışma bölgesinde zor bir iş yaptığına işaret ederek, Gazze sınırının dışında haber yapanların da psikolojik baskı altında olduğunu ifade etti.

Balfour Deklarasyonu'nun 100'üncü yılı olan 2016'da, deklarasyonun neticesinin "soykırım" olduğunu belirten bir uzmanın haberleştirildiğini dile getiren Boyraz, dönemin İsrail Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü'nün bu haberle ilgili kendisine mesaj yoluyla tepki gösterdiğini ve "Ateşle oynuyorsun." dediğini aktardı.

Boyraz, İsrail'in gazetecilere iki şekilde baskı yaptığını, bunlardan ilkinin gazetecinin çalıştığı yayın organına uygulanan, ikincisinin ise bireysel olarak gazetecilere yapılan baskı olduğunu anlattı.

Uluslararası basında çok büyük linç kültürü olduğunu kaydeden Boyraz, 7 Ekim'den sonra İsrail'in Hamas'ı ortadan kaldırması için dünyanın İsrail'e kredi açtığını söyledi.

Boyraz, on binlerce insanın ölmesinin ardından Batı ülkelerinin başkentlerinde yaşayanların İsrail'in saldırılarına dur demek için sokağa döküldüğüne dikkati çekerek, "Herkes İsrail'in yaptıklarını konuşmaya başladı. İsrail ise bunların hiçbirinin konuşulmasını istemiyor." dedi.

- "Uluslararası medyada çalışanların çoğu baskıyı göğüsleyemiyor"

Gazze'de 130 gazetecinin yaşamını yitirdiğini anımsatan Boyraz, AA çalışanları dahil bütün gazetecilerin aynı psikolojik durumda çalıştığını dile getirdi.

Boyraz, bazen çalıştığı kuruluşu saklamak zorunda kaldığını anlatarak, insanlara mikrofon uzatmak istediklerinde tepkiyle karşılaştıkları durumlar olduğunu kaydetti.

Gazetecilerin İsrail'e hedef olma ihtimali baskısını göğüslemesi gerektiğine dikkati çeken Boyraz, "Uluslararası medyada çalışanların çoğu bu baskıyı göğüslemiyor. İsrail'i karşısına almak istemiyor." ifadesini kullandı.

Boyraz, İsrail'in her şeyin 7 Ekim'de başladığı yönünde oluşturduğu algının gazetecileri olayları "kurcalamama" noktasına itebildiğinin altını çizerek, habercilikte girişken olmanın doğruları ortaya çıkarabileceğine işaret etti.

- Savaş bölgesinde gazetecilik

Gazeteci Ersoy, 2012 ve 2014'teki saldırılarda Gazze'de bulunduğunu anımsatarak, "Bombanın düştüğü yerden hikaye anlatmakla bombanın atıldığı yerden anlatmak arasında çok büyük bir fark var." dedi.

İsrail'e veya Batı Şeria'ya "güvende olmadıkları" hissiyle gittiklerini belirten Ersoy, kendisinin ve diğer gazetecilerin yanlarına çelik yelek ve kask aldığını söyledi.

Ersoy, Türkiye'de, kendisinin Gazze'de çatışma bölgesinde çalıştığı yönünde bir algı olduğunu fakat bunun doğru olmadığını, kendisinin Gazze'de gazetecilik yapmadığını ifade etti.

Gazze'deki gazeteciler hayatını ve ailelerini kaybederken, kendilerinin Gazze'nin dışından yayın yaptıklarını dile getiren Ersoy, "Hikayeye şahit değiliz aslında ama olay yerinden bildiriyor gibi anlatıyoruz. Gazze'yi İsrail'den anlatmaya çalıştık." şeklinde konuştu.

Ersoy, İsrail'in tüm dünyaya "güvenlik riskine sahip oldukları" mesajı vermeye çalıştığını kaydetti.

- Gazze'deki saldırıların "normalleştirilmesi"

İsrail'in hastanelere, çocuklara ve gazetecilere yönelik ilk saldırılarının tüm dünya tarafından tartışıldığını söyleyen Ersoy, sonrasında çok daha fazla hastanenin vurulduğunu, çok daha fazla çocuğun ve gazetecinin öldürüldüğünü fakat bunun artık tartışılmadığını vurguladı.

Ersoy, Avrupa'da binlerce kişinin katıldığı Filistin'e destek gösterilerinin o ülkelerdeki televizyon kanallarında yayınlanmadığına dikkati çekerek, Batı medyasının Türkiye'de basın özgürlüğünü eleştirmesine sitem etti.

Avrupa'daki basın yayın kuruluşlarının Ukrayna-Rusya savaşındaki pozisyonu hakkında değerlendirmede bulunan Ersoy, Avrupa ülkelerinde Rusya'nın tezlerini anlatacak gazeteci kalmadığına, Rus televizyon kanallarının uydulardan silindiğine işaret etti.

- "AA'nın çalışmaları çok kıymetli"

Ersoy, algı oluşturma konusunda mücadele yaşandığını ve algıyı küresel düzeyde kimin şekillendireceğinin önemli olduğunu belirterek, AA çalışanlarının Gazze'de kritik anlarda önemli işler yaptığını anlattı.

İsrail'deki en küçük olayın bile basın akreditasyonu olan yaklaşık 1500 gazeteci tarafından haberleştirdiğinin altını çizen Ersoy, bunun sonucunda "İsrail'in güvenlik sorunu olduğu" algısının oluştuğunu vurguladı.

Ersoy, Gazze'ye dışarıdan gazetecilerin giremediğini, bu nedenle pek çok yaşananın aktarılamadığını kaydederek, AA'nın "Kanıt" kitabının Gazze'de olanları yansıtması açısından çok kıymetli olduğunun altını çizdi.

AA'nın İsrail'in Gazze'de fosfor bombası kullanımını fotoğraflamasının etkisine vurgu yapan Ersoy, AA'nın haberlerinin televizyon kanallarında çalışan gazetecileri haber bakımından beslediğini söyledi.

- Orantısız kuvvet kullanımı "gayrimeşru"

Doç. Dr. Erkiner, 7 Ekim sonrası süreçte İsrail'in Gazze'de, "hemen" silahlı kuvvet kullanmaya başladığını belirterek, silahlı kuvvet kullanımının uluslararası hukuk bakımından 2 türlü "düzenlendiğini" aktardı.

Erkiner, 7 Ekim saldırılarının "uluslararası hukuktaki niteliği" ne olursa olsun, verilen cevabın orantısız olması durumunda bu kuvvet kullanımının "gayrimeşru" olduğunu belirtti.

İsrail'in, "meşru müdafaa" durumunda olduğunu iddia ettiğini kaydeden Erkiner, İsrail'in, 1948'den beri gösterdiği tavırla politikalarının tahmin edilebilir olduğuna işaret etti.

Batı'nın, iki asırdır "küresel entelektüel hegemonyası" nedeniyle algı yönettiğini vurgulayan Erkiner, Batı'nın tutumlarının yanılsama yarattığını aktardı.

Erkiner, İsrail'in tutumuna ilişkin, "(İsrail) Meşru müdafaa orantılı olmalıdır diyen herkesi İsrail'in güvenliğini tehdit eden antisiyonist, Hamas yanlısı bir kimliğe büründürmek istedi." değerlendirmesinde bulundu.

- Uluslararası Adalet Divanının kararı

Uluslararası Adalet Divanının (UAD) 26 Ocak'ta verdiği kararına değinen Erkiner, İsrail'in UAD ve Güney Afrika'yı da suçlayacağının tahmin edildiğini belirtti.

Erkiner, ayrıca İsrail'in, "uluslararası hukuk" alanında "haksız" olduğunu vurguladı.

Uluslararası hukuktaki "ihlal" kurallarına değinen Erkiner, "İsrail'i haklılığı gasbetmesine" izin verilmemesi gerektiğine işaret etti.

Erkiner, AA'nın bölgedeki faaliyetlerine de atıfta bulunarak, söz konusu çalışmaların, İsrail'in, "dezenformasyonuna" karşı anlamlı olduğunun altını çizdi.

İsrail'in eylemlerine karşı "kanıtların" toplanmasına devam edilmesinin önemli olduğunu söyleyen Erkiner, bu kanıtların uluslararası davalarda da sunulabileceğini bildirdi.

- İsrail'in geçmişte görülen davaları

Erkiner, 1948 tarihli Birleşmiş Milletler (BM) Soykırımın Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi'nin maddesini ve geçmişte İsrail'de görülen davaları da hatırlattı.

Uluslararası hukuk kültürünün toplumda olması gerektiğini aktaran Erkiner, UAD'de de İsrail'e yönelik davanın yıllarca süreceğinin ve uluslararası hukukta soykırımın ispatının zor konulardan biri olduğunun altını çizdi.

Erkiner, soykırım suçunun "maddi ve manevi kanıtlar" ve "özel kast" gerektirdiğini söyleyerek, "Dolayısıyla 26 Ocak tedbirleri ne zaferdir ne de hayal kırıklığı." dedi.

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nde İsrail'i destekleyen devletler olduğunu dile getiren Erkiner, bu durumda İsrail yerine başka bir ülke olsaydı durumun farklı olacağına işaret etti.

- "AA bu sansürlemeyi aslında kırarak psikolojik kırılma yarattı"

Doç. Dr. Açıkalın, AA'nın kanıt niteliğindeki yayınları sayesinde tüm dünyada gerçeklerin konuşulduğunu ifade ederek, “Dünyada herkes İsrail'i desteklerken ya da İsrail'den korkarken, Türkiye'nin ve Ajans'ın böylesine ön alması bence gerçekten bir Türk milletine yaraşır Ajans'ın varlığını da hatırlatmış oldu.” diye konuştu.

AA’nın kanıt niteliğindeki yayınlarını dünya kamuoyuyla paylaşmasıyla psikolojik bir kırılma noktası yaşandığını söyleyen Açıkalın, söz konusu kırılmanın dünya genelinde Gazze’ye destek mitinglerinin artmasına neden olduğunu belirtti.

Açıkalın, Batı medyasının konuya ilişkin ciddi bir sansürleme uyguladığını vurgulayarak, “Türkiye ve AA bu sansürlemeyi aslında kırarak psikolojik kırılma yarattı.” dedi.

Dünya genelinde birçok ülkede yapılan sokak protestolarında kullanılan görsellerin çoğunun AA’ya ait olduğuna dikkati çeken Açıkalın, “Bu psikolojik kırılmanın gelecek dönemlerde bir sonucu olacağına inanıyorum.” şeklinde konuştu.

- ABD ve Avrupa'daki seçimler

Açıkalın, kitlelerin hükümetleri etkileme meselesinin özellikle seçim dönemlerinde kritik bir hal aldığını söyleyerek, bu yılın hem ABD’de hem de Avrupa genelinde seçim yılı olduğunu anımsattı.

Ülke bazlı bakıldığında İsrail’in Filistin’e saldırılarının ilk haftalarında İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’ya destek ziyaretleri yapan ya da İsrail’e açıktan destek veren bazı Batı ülkelerinin Ajans tarafından ortaya konulan kanıtların artmasıyla “retorik” bir değişikliğe gittiğini kaydetti.

Açıkalın, şunları söyledi:

“Liderler hem kendilerine toplum baskısını azaltmak hem de ortaya çıkan ve Türkiye'nin burada kritik rol oynayarak ortaya çıkardığı bu görsellerin etkisinde oluşan uluslararası kamuoyu baskısını azaltmak için bir söylem değişikliğine gitti. Ama maalesef (ABD Başkanı Joe) Biden, Netanyahu'yu eleştirirken aynı gün Amerika kongresinde çok yoğun bir silah satışına izin verildiğini de biliyoruz. Dolayısıyla bu değişiklikler şu an için bir retorik seviyesinde ama bunun bile önemli ve anlamlı olduğunu görmemiz gerekiyor.”

(Sürecek)