Haber Merkezi - Dünya Kitle İletişimi Araştırma Vakfı tarafından düzenlenen, AB Türkiye Delegasyonu, Ankara Büyükşehir Belediyesi ve Çankaya Belediyesi tarafından desteklenen 34. Ankara Film Festivali, tüm hızıyla sürüyor. Festivalde dün, Ulusal Ulusal Kısa Film Yarışması’nın ve yabancı film seçkisinin gösterimleri gerçekleşti. Günün ilk yarışma filmleri Muaz Güneş’in Hayırlı Olsun Ziyareti, Berk Ali Çekmez’in Vuruyor Gol Oluyor, Murat Arda Gürsoy’un Güneş, Ay ve Kadın, Berkan Aktepe’nin Çember, Aziz Alaca’nın Kruvasan ve Melih Aslan’ın Paket oldu.
Güneş Ay ve Kadın’ın yönetmeni Murat Arda Gürsoy “Filmi yazdığım zamanda da çok fazla ev istilası filmi tüketiyordum” dedi. Vuruyor Gol Oluyor’un yönetmeni Berk Ali Çekmez: “Zorluk olarak bizim iki aylık bir hazırlığımız oldu. Sanki hazırlık dönemi çekimden daha zor geldi bana. Çünkü çok fazla mekanın olması bölüyor gibi. Halihazırda anlatılmaya çalışılan hikaye büyüme hikayesi. Birazcık karışık ve çeşitli sürreal, sembolik öğeler barındıran bir büyüme hikayesi. Çocukluğu, futbolun saf duygusu olarak temsil edebiliriz.”
Paket filminin yönetmeni Melih Aslan: “Bu benim ilk kurmaca filmim. Kompakt bir filmdi bu. Ön hazırlığı filmden daha önemliydi. İki günde çektik filmdi. Dört duvar bir mekandı. Bütçe bulamadık. Dört duvarı restoran haline getirdik. ‘Pakette ne var’ sorusu en çok duyduğum soru herhalde. Hepimizin ne yükü varsa o. Açmak istemediği ama herkesin bildiği. İçinden çıkılması güç bir masa yaratmak istedik biz burada. Aile tarafından, arkadaşlar tarafından yargılandığınız ama bir türlü kalkamadığınız bir masa yaratmak istedik o yüzden plan sekans seçtik.”
Çember filminin yönetmeni Berkan Aktepe “Benim en zorlandığım yer kurguydu. Çünkü çok fazla görüntü var, süre az. Kurguda hep ağlayarak, üzülerek, sahne silerek, süre sıkıntısı çekerek atmalar yaptım, bu yüzden kurguyu sevmiyorum.” Kruvasan filminin yönetmeni Aziz Alaca: “Ankara’da olmak işleri kolaylaştırıyor. Ekibi küçük tuttuk. Biz bu filmi 6 kişi çektik.” Hayırlı olsun Ziyaretinin yönetmeni Muaz Güneş: “Oyuncu bulmak konusunu özelikle İstanbul dışında film çektiğin zaman zor oluyor, İstanbul dışına oyuncu getirmek.”
Ben Süpermarket Değilim filminin yönetmeni Ekren Ayhan Çakay: ‘Beni sinemaya yapmaya iten şeylerden birisi de sıradan görünen şeylerin sıradan olmayışıdır. Film yaparken biraz araştırmacı gazeteci gibi davranırım. Bu filmin yapım aşamasında 30-40 markete gittim. Çalışanlarla konuştum, gözlemledim. Derinlikli bakmaya başlayınca ilginçlikler çıkıyor olayların içinden. Kapalı mekanlara özel bir ilgim var, ben de bir ofis çalışanıyım.’
Labirentin yönetmeni Selçuk Ören: ‘Animasyon bir özgürlük sağlıyor ama onunda handikabı var bütçesel olarak. Labirent’in üretimi dört ay sürdü. Ben aynı zamanda çizgi roman yazıp çiziyorum. Hikaye anlatmaya en azından hikaye üzerinde bir alışkanlığım var. Bu filmi çekerken Amerikan ve japon animesi gibi işler üretmenin çok zor olduğunu fark ettim. Biz Fransız animasyonuna yakınız. ‘
Dev’r’inim filminin yönetmeni Melike Şevval Akın: Animasyonun özgür bir evreni olabiliyor, istediğimizi yapabiliriz ama zaman noktasında insanı kısıtlıyor animasyon yapmak. Bu handikapı ya daha fazla insanla kapatmaya çalışıyoruz ya da ya da işin süredibi kısa tutuyoruz.
Son Ağaç’ın yönetmeni Zülfü Gül: ‘Bu benim ilk animasyonum. Fikrim kurmacayla anlatılabilecek gibi değildi. Ama animasyon yapacak birini bulana kadar çok zorlandım. Bizim ülkemizde animasyon yapacak birini bulmak çok zor. Ben bir öğretmenim, bu filmi yapmak için ekonomik şartlarımı zorladım.’
Magus Babanın Mavi Maymunu filminin yönetmeni Rumeysa Bora: ‘Animasyon üretiminde bana göre hiçbir sınır yok. Beş buçuk dakikalık filmimizi görüntü bazında deneye yanıla, alternatifler bularak çektik. Yorucu bir süreç ama yapabildiğiniz zaman çok güzel bir yere bağlanıyor. Bütün görseller, renkler, şekiller sizin kullanım alanınızda, elinizin altında oluyor.’
Ayna filminin yönetmeni Zahid Çetinkaya: ‘Belli şeyleri temsil eden kişiler olarak seçtik. Bu kişilerin karşılıklarını ve içlerini doldurabildiklerimizi seçtik. Kabin muhabbeti de şöyle. Ben daha çok olaylar değil de olgular üstüne filmler yapmayı seviyorum. Yaradılış hikayesiyle insanlığın hikayesi arasında, biz neler yapıyoruz ve neye dönüşüyor tarzı bir şey. Kabin soyunduğumuz, çıplak ve kendi kendimize kaldığımız anlarda bile kendimize itiraf edemediğimiz şeyler metaforuna dönüşüyor.’
Kurbağa filminin yönetmeni Vehbi Bozdağ: ‘Bir kadın hikayesini kısa film olarak tasarlayıp çekmek istemiştik, bunu da başardığımızı düşünüyorum. İlk ilk başta uzun metraj yapacaktık ama benim ittirmelerimle kısa metrajda karar kıldığımız bir hikaye oldu.’
Hassan Nazer’in Kazananlar / Winners belgeseli Abbas Kiarostami, Asghar Farhadi, Majid Maijdi ve Jafar Panahi'ye saygı niteliğinde… Kazananlar İran’da küçük bir kasabada geçer. 9 yaşında Yahya ve Leyla ailelerine destek olabilmek için çalışmaktadır. Bir gün değerli görünen bir ödül heykeli bulurlar. İkiside birer sinema aşığı olan Yahya ve Leyla, Yahya’nın patronu olan Naser Khan’ın yardımıyla heykelin sahibini aramaya karar verirler. Film, 95. Akademi Ödülleri'nde En İyi Uluslararası Uzun Metraj Film dalında İngiltere'nin adayı olarak gösterilmiş ancak seçilememişti.
Ankara Film Festivali’nde seyirciyle buluşan Hassan Nazer filmiyle ilgili şunları söyledi: ‘Bu hikayeyi yıllarca yanımda taşıdım. Reza Naji ile tanışma fırsatım olduğunda bana hayatını anlatmasını istedim. Berlin Film Festivalinde sorunlar yaşadığını biliyordum. Görüşmeye geldiğinde de ödülünü yanında getirmişti. Bir süre kamunun ilgisinden kaçmak zorunda kaldı. O dönem Müslüman ülkelere seyahat yasağı getirdiği için ödül alan yönetmenler bile ödülünü almaya gelememişti. Bunun da film için iyi bir araç olabileceğini düşündüm. Amatör oyuncularla çalışmayı tercih ettim. Birçok deneme testi sonrasında başroldeki çocukları seçtim. Doğaçlama replikler de çok vardı. Filmde de hem İran hem de dünya sinemasındaki meseleleri olabildiğince aktarmak istedim.’ Kaouther Ben Hania imzalı Dört Kız Kardeş / Four Daughters bu sene Cannes’da Altın Göz bölümünde En İyi Belgesel ödülü kazandı. Değişik bir deneyim sunan belgesel, travmaların derinine inmeyi seçen bir yol izliyor.