Şener Mete
Kimler yoktu ki… Birkaçının adını sıralayalım: Abdülhak Hâmit Tarhan, Halit Ziya Uşaklıgil, Sami Paşazâde Sezai, Mehmet Emin Yalman, Cenap Şahabettin, Hüseyin Cahit Yalçın, Hüseyin Rahmi Gürpınar, Ahmet Rasim, Ahmet Hâşim, Falih Rıfkı Atay, Yunus Nadi. Türk Dili Tetkik Cemiyeti, sonraki adıyla Türk Dil Kurumu, ilk önemli etkinliğini 26 Eylül 1932 günü Dolmabahçe Sarayında Türk Dili Kurultayı ile gerçekleştirdi. Kurultay 9 gün büyük bir coşkuyla devam etti.
İlk Türk Dili kurultayının Türk yayıncılık tarihi açısından da önemi vardır. Türkiye’de radyoculuk henüz yeni başlamışken ve radyo alıcısı sayısı parmakla sayılacak kadar azken, Dolmabahçe’de yapılan kurultayı, İstanbul Radyosu özel yayınla vermişti. O günün zor koşullarında Dolmabahçe Sarayı’na canlı bağlantı yapılmış, İstanbul’un 15 ayrı noktasına radyo tesisatı yerleştirilmiş ve kurultayı, 5 gün boyunca halkın dinlemesi sağlanmıştı.
Başkanlığını Kâzım Karabekir’in yaptığı Kurultayda Türk Dili Tetkik Cemiyetinin amacı, "Türk dilinin öz güzelliğini ortaya çıkarmak, onu dünya dilleri arasında değerine yaraşır yüksekliğe eriştirmek" olarak açıklandı. Kurultaya damga vuran konuşmayı Hüseyin Cahit Yalçın yaptı. “Hüseyin Cahit’in dilin kendi doğal gelişmesine bırakılması gerektiği ve dilde zorlama yapılamayacağı şeklindeki konuşmaları, kurultayda büyük tartışma yarattı.” TRT’nin eski spikerlerinden ve TDK üyesi Rıdvan Çongur, hem tasfiyeciliğin hem aşırı sadeleştirmeciliğin karşısında olan Hüseyin Cahit’e verilecek cevap konusunda gece yarısına kadar çalışıldığını da ayrıca belirtmişti.
Kurultay’da halk ağzındaki Türkçe sözlerin derlenmesi için karar alındı. Eski Türkçe sözlüklerden ve kardeş Türk lehçelerinden alınacak kelimelerle hazırlanacak bir sözlüğün yanı sıra Orhun yazıtlarının ve Divan-ü lügat -it Türk’ün yayınlanması karara bağlandı. 26 Eylül’ün, Milli Dil Bayramı olarak kutlanması için de teklif verildi. “26 Eylül, Dil Bayramı olarak her yıl kutlulanır” yazılı bir madde kabul edildi. Türk Dil Kurumu, bugün bu tarihî topluluğun anısını da yaşatmaktadır.
Kurultayın sonunda 7 maddelik bir çalışma programı kabul edilmiştir. Bana göre bu programın en önemli maddesi, derleme çalışmalarıdır ki kısa zaman içinde bu çalışmanın sonuçları alınmıştır. Derleme çalışmaları; toplumun her kesiminden toplanan doğa olayları, aile, bitkiler, hayvanlar ve günlük hayatta kullanılan her türlü kelimenin telaffuz şekli de dikkate alınarak kaydedilmesi biçiminde olmuştur. Bu iş için halkevleri ve öğretmenler görevlendirildi. Ayrıca hazırlanan Nizamname hükümleri gereğince fişlere yazılan kelimeler toplanıp önce kaymakamlıklara gönderildi. Oralarda kurulan bir heyet tarafından bu kelimeler tasnif edilerek listeler halinde valiliklere teslim edildi. Hükümet böylece, dil işini resmî devlet işleri arasına almış oluyordu. Alınan ilk sonuçlar Türk Dili Tetkik Cemiyetine yollanacak, burada aynı kavramı ifade eden kelimeler tespit edilip yayınlanacak ve bu kelimelerin yeniden araştırılmasına gerek kalmayacaktı. Arapça ve Farsça kelimelere karşılık bulmak için halk arasında bir anket yapılması kararlaştırıldı. En ince detayına kadar anlatılan anketin üç ay içinde sonuçlandırılması istendi.
Gazetelerde A harfinden başlayarak her gün Osmanlıcaya karşılık olarak bulunan yeni kelimeler neşredilmeye başlandı. Gazetelerde dil yanlışlarına ilişkin olarak gelen mektuplar, daha fazla yayınlanıyordu. Halkevlerinde sık sık dil üzerine konferanslar düzenleniyor, çok sayıda kişi bu konferansları izliyordu. Üç ay içinde 20 binden fazla fiş toplandı ve fazlalıklar çıkarıldıktan sonra bunlardan 8938’i merkeze gönderildi. Ancak ilk Türkçe Sözlük 1945 yılında basılabildi. Bu sözlükte 32.104 söz bulunuyordu. 2010 yılında basılan ve benim de içinde bulunmaktan gurur duyduğum çalışma grubunca hazırlanan 11. Türkçe Sözlükte ise 92.292 söz bulunmaktadır. Türkçenin söz varlığı ise 122.423’e ulaştı. Ancak Türklük bilimcilere yani Türkologlara soracak olursanız Türkçenin söz varlığı 500 binin üstündedir. Bu bakımdan da Türk dili, bayramı kutlanmaya en lâyık dillerden biridir.
Türk Dili Tetkik Cemiyeti’nin 1932 yılında düzenlediği kurultaydan sonra. “26 Eylül, Dil Bayramı olarak her yıl kutlulanır” cümlesine bağlılık olarak Dil Bayramı kutlanıyor. Oysa Cemiyet, Türk Dil Kurumu’na dönüştüyse dil bayramı da Türk Dil Bayramı olarak kutlanmalıdır. "Türk Dil bayramı 13 Mayıs'ta Karaman'da kutlanıyor, 26 Eylül ise Dil Bayramı'dır" diyenler olabilir. Her şeyden önce Karaman'da üniversiteli gençlerin önayak olup Belediye'nin girişimleriyle kutlanmaya başlanan etkinliklerin 20-25 yıllık geçmişi vardır. Ayrıca Karaman'daki etkinlikler ile TDK'deki etkinlikler ve etkileri bir tutulamaz. Karaman'da bir fermanla ortaya çıkıp zorunluluğu kısa süren, etkisi ise yüzyıllarca devam edegelen önemli sözlerin bayramına, "Türk Dili Bayramı" demek daha çok yakışır. Dizimi uygun olmasa da Türk Dil Bayramının hem Türkçeyi hem Türk Dil Kurumunu çağrıştırıcı özelliği vardır. Ayrıca TDK, dil kurultayı değil Türk Dili Kurultayı düzenlemektedir. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 2014 yılından itibaren yaptığı bütün kutlama mesajlarında “Türk Dil Bayramı” dediğini, Cumhurbaşkanlığı sitesinde bulabilirsiniz. Cumhurbaşkanının her sözünü büyük bir istekle yerine getiren Kültür ve Turizm Bakanlığı ve AKDTYK de Türk Dil Bayramı kavramına kayıtsız kalmamalıdır. Üstelik hiçbir ülkede 26 Eylül'de Dil Bayramı adıyla kutlama yapılmamakta, yalnızca Türkiye'de kutlanmaktadır. Yani Anneler Günü gibi dünyayı kapsamadığı, yalnızca bizde kutlandığı için Türk Dil Bayramı demek çok daha uygun olur. Tekrar yazmak gerekirse, Sayın Cumhurbaşkanı bile bu bayramı yıllardır "Türk Dil Bayramı" olarak kutlamaktadır. Türk sözünden imtina etmeyelim, bayramımızın adını yerli yerince oturtup Türk Dil Bayramı diyelim ve daha bir coşkuyla kutlayalım.