1960’a dönelim mi?
Yusuf KANLI Yıllar önce de 1960 sistemine dönülmesini Rum tarafı Kıbrıs Türk tarafına önermişti. 1994 yılı bahar aylarında, sıklıkla olduğu gibi, Kıbrıs görüşmelerinde bir...
Yusuf KANLI
Yıllar önce de 1960 sistemine dönülmesini Rum tarafı Kıbrıs Türk tarafına önermişti. 1994 yılı bahar aylarında, sıklıkla olduğu gibi, Kıbrıs görüşmelerinde bir tıkanma yaşanmaktaydı. 1993 yılında ilk kez Dışişleri Bakanı olan Ioannis Kasoulidis ile bir mülakat için uzun uğraşılar sonucunda randevu alarak Ledra Palas barikatından Rum kesimine geçtiğim zaman aklımda birçok soru vardı ama doğrusu 1960 sistemine dönüş ile ilgili soru sormayı planlamıyordum.
O zamanlar Kıbrıs Türkleri Rum bölgesine ancak özel izinle geçebiliyorlardı. Benim de Kasoulidis ile mülakat randevum dolayısıyla Rum tarafının Kamu Bilgilendirme Ofisinin (PIO) görevlendirdiği bir memur eşliğinde oraya gidiyordum. Randevum vardı ama görevli memur bayan detaylı olarak sorgulayıp biraz da “az gelişmiş” Türk bölgesinden gelen beni aşağıladıktan sonra girişime onay verdi ve beraber Dışişleri Bakanlığı binasına gittik.
Gerek bina girişindeki yazı gerekse de Kasoulidis’in kapısındaki yazı sadece Rumca ve İngilizce idi. Gülümsedim. Bir ilave olmuştu hazırladığım sorulara. Nitekim mülakat sırasında Kasoulidis sıklıkla Kıbrıs Türklerinin de bakanı olduğunu, hükümetin tüm adayı ve halkını temsil ettiğini söyleyince ben de naif bir şekilde soruyu sordum. “Sayın Kasoulidis hem Kıbrıs Türkünün de dışişleri bakanıyım diyorsunuz hem de kurucu antlaşmalar ile anayasa hilafında kapınızda da bina girişinde de sadece Rumca ve İngilizce yazıyor, onlarla birlikte resmi lisan olarak kabul edilen Türkçeyi ve Türkleri çoktan unuttunuz gibi” dedim.
Hep sakin ve rahmetli Başkan Rauf Denktaş’ın tanımıyla “Kurnaz tilki” Kasoulidis’in yüzü kızardı. Çok bozulmuştu. Soruma mı, yoksa böyle bir önemli detayı fark etmememi, bilemedim. “Bir sonraki gelişinizde bu önemli eksikliğin giderildiğini göreceksiniz. Dikkat etmemişim, haklısınız” dedi. Kurnaz bir adamdı Kasoulidis. 1960 sisteminin ne kadar yararlı olabileceğini, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Dr. Fazıl Küçük ve Denktaş’ın “ayrılıkçı” programları, Türkiye’nin “adada daha fazla söz sahibi olma isteği” nedeniyle sıkıntılar yaşandığını söyledi.
Daha ileriki yıllarda George Vassiliou’nun da beni uyardığı gibi bazen gazeteci olduğumu unutup görüşmeci gibi Kıbrıs Türk davasını savunmaya başladım. Gereksiz, anlamsız ve üstelik sonuç almanın mümkün olmadığı bir tartışma içine girdik. Gençlik işte, bazen böyle hatalar yapılıyor. Ancak o tartışmanın sonunda Kasoulidis “Bay Kanlı, söyleyin Denktaş’a. Eğer 1960 sistemi iki kesimlilik olmadığı için çöktü diyorsa ve şimdi de fiili olarak iki kesimlilik varsa, mevcut toprak, sınır hatta asker meselelerine dokunmadan meclise, hükümete dönsün Kıbrıs Türkü, diğer sorunlarımızı görüşmeye başlayalım” deyiverdi.
Ne demek istediğini tam olarak anlayamadıysam da çok önemli bir noktada olduğumuzu hissettim. Nikos Rolandis ile kahve içme randevum vardı. PIO görevlisi orada da bana eşlik etti. Kafam bu konuda fazla mesai yaparken Rolandis ile ne konuştuğumun bile farkında değildim. Kurt politikacı fark etti dalgınlığımı. Sordu. Kasoulidis’in dediklerini anlatınca, kahkahayı bastı. “Kendini çok akıllı zannediyor” dedi.
Türk kesimine geçince doğru Cumhurbaşkanlığına gittim. Rahmetli Başkan keyfi yerinde olduğunda bana “Delikanlı” derdi. “Gel delikanlı, bahar güneşinden istifa edelim” dedi, arka bahçede yürümeye başladık çiçeklerin arasında. Anlattım Kasoulidis’in sözlerini. Bir süre sessiz kalan Başkan, “Bu adamlar kendilerini kurnaz zannediyor. Güya gündem oluşturacaklar. Biz çok daha azını kabul etmeye hazır iken bize sadece azınlık haklarını layık gördüler. Sen git söyle ona, olabilecek tek çözüm adadaki iki devletin, iki halkın, tam eşitliğine dayalı, Türkiye’nin tek yanlı müdahale hakkının korunduğu bir düzen olmalıdır. 1974 öncesine dönüşü ancak rüyalarında görürler” dedi.
Sanırım şimdi de 1960’a dönelim diyen Nikos Anastasiades’e verilecek cevap farklı değildir. O sayfa çoktan kapandı.