Yusuf İris
6 Şubat 2023’te 11 ili etkileyen Kahramanmaraş merkezli depremlerde, birçok insan etkilendiği gibi bölgedeki ibadethaneler, kültürel mekânlar da büyük oranda hasar aldı. Bunlardan biri de Adıyaman’da bulunan Mor Petrus ve Mor Pavlus Süryani Ortodoks Kilisesi…
Adıyaman ve Çevre İller Metropoliti Mor Ğriğoriyos Melki Ürek ve Metropolitlikte Rahibelik (Deyreyto) yapan Sara Ulus ile konuştuk. Ürek, kilisenin geçmişi, Süryaniler için önemi, deprem sonrasında yaşananları, hasar alan kilisenin onarılma sürecini, sürecin nasıl yönetildiğini, ne zaman bitirilip açılacağını ve devlet nezdinde yürütülen dayanışma çalışmalarını anlattı. Mor Petrus ve Mor Pavlus Kilisesi’nin sadece Süryaniler için değil; bölge ve Adıyaman’da, yerli – yabancı turistler ile bütün insanlar için son derece önem taşıdığını vurgulayan Ürek, deprem sonrasında Hristiyan, Müslüman demeden herkesin birbirine yardım ettiğini, kimsenin yardım konusunda bencil davranmadığına dikkat çekti. Ürek, yıkılan kilisenin bir an önce ele alınıp hemen yapılması için prosedürlerin bitmesini beklediklerini söyledi.
-Öncelikle çok geçmiş olsun, büyük bir deprem oldu, neler yaşadınız?
-Geçmiş olsun dileğiniz için çok teşekkür ederim. Gerçekten ağır bir deprem felaketini yaşadık. Şu anda o acı içerisinde kıvranıyoruz inşallah zamanla çözülür, tekrar toparlanırız.
-Bize kilisenin geçmişinden ve Süryaniler için öneminden söz eder misiniz?
-Kilise, 140 sene önce yapılmıştır. Daha öncesinde bulunduğumuz bu alanda, 150 sene önce yine depremden yıkılan, yaşı 325 yıl olan Meryem Ana Kilisesi bulunuyordu. Kilise yıkıldıktan sonra Deyrulzafaran Manastırı’nda (Mardin) bulunan kadasetli patriğimiz, Adıyaman’a gelerek kilisenin durumuyla yakından ilgilenmiştir. Patrik, Osmanlılar döneminde saraydan aldığı izinle Siverek metropolitliği denetiminde olan kilisenin yeniden yapılmasına ön ayak olmuştur. Kilise yıkıldıktan 10 yıl sonra yeniden yapılmıştır. Kilisenin yapımı için Urfa’dan Süryani taş ustaları getirilmiş. Ustalar, Urfa’da bulunan Mor (Aziz) Petrus ve Mor Pavlus Kilisesi’nin adını buraya vermişlerdir. O günden beri bu isim kullanılmaktadır. Urfa’da bulunan Mor Petrus ve Mor Pavlus Kilisesi ise bu kiliseden yaklaşık 60-62 yıl önce yapılmıştır. Şu anda halen ayaktadır ama kilise amacıyla kullanılmıyor -yanlışlıkla- kültür etkinlikleri için ülkemiz tarafından başka amaçlarla kullanılıyor. Sahipleri tarafından maalesef kullanılmamaktadır.
Mor Petrus ve Mor Pavlus Kilisesi’nin önemi sadece Süryaniler için değil; bölgemizde özellikle ilimiz Adıyaman için, turizm anlamında yerli – yabancı turistler ve bütün insanlar için son derece önem taşıyan bir kilisedir. Aynı zamanda bu kilise, 100 yıldan fazla hem Süryanilerin hem de Ermenilerin evidir, manevi annesidir. Dolayısıyla burası Hristiyan kardeşlerimizin ruhani hizmetlerinin görüldüğü evrensel bir kilisedir. Kilisede, ayin, nikâh, vaftiz, tövbe-itiraf ve cenaze törenleri gibi bütün ruhani hizmetlerimizi icra ediyoruz. Onun için kilisemizin buradaki, bölgedeki Hristiyan kardeşlerimizin gönlünde büyük bir yeri vardır. Kilisenin adı bölgede nam salmıştır. Meryem Ana Kilisesi’ni (yıkılan ilk kilise) ziyaret eden insanlar, hastalar iyileştiklerini söylerler. Dolayısıyla bu kilisenin insanların üzerinde manevi bir etkisi de bulunmaktadır. Değerli bir abide olarak da tarihe geçmiştir.
“Hristiyan, Müslüman demeden herkes birbirine yardım etti”
-Deprem anında ve sonrasında neler yaşadınız? Bölgede depremden etkilenen Süryanilerin son durumu nedir?
-Deprem hepimizi etkiledi, öyle bir sarsıntı yaşadık ki evlerin ayakta kalabileceğini düşünmedik. Yatağımızdan kalkamıyorduk, beşik gibi bizi sağa sola savuruyordu, yataktan zar zor kalkabildim. Benim sarsıntı sırasında tek düşüncem, tek fikrim kilise üzerineydi. Kilisenin zarar görmemesi için dua edip figan koparıyordum. Çünkü önceki kilisede depremden yıkıldığı için korkuyordum. Sarsıntıdan sonra kalkar kalkmaz kendimi hemen dışarı attım. Maalesef kilisenin hasar aldığını gördüm. Kilisenin doğu cephesinde bulunan duvar yıkılmış. Kilise üzerindeki beton dam sağa, sola, ileriye kaymış. Taşlar birbirinden ayrılarak kilisenin içerisine düşmüştü.
Tabii, deprem sadece kiliseye zarar vermedi. Adıyaman’da ve bölgede on binlerce bina, ibadet yeri, kilise yıkıldı, çevreye büyük zarar verdi. Deprem; az hasarlı, orta hasarlı, ağır hasarlı ve yıkım olmak üzere 4 derece hasar vermiş. Bunun ağır tarafı var biliyorsun, özellikle insanların ölmüş olmasıdır. Her an olabilecek depreme karşı hazırlıklı olmak gerekiyor. Keşke kilise dahi bütün yapılar depreme karşı mukavemetli yapılmış olsaydı. Deprem anlatılmaz çünkü etkisi çok büyüktür hatta şöyle söyleniyor; şehrimizde on binlerce insan çadırlara ve konteynerlere mahkûm oldu.
Deprem sonrasında Hristiyan, Müslüman demeden herkes birbirine yardım etti ve kimse yardım konusunda hiçbir şekilde bencil davranmadı. Çünkü birbirimize yardım etmekte son derece kararlıydık. Deprem bölgesine, şehrimize akın akın gelen yardımın haddi hesabı yoktu. Bu bir büyüklüktür, yüceliktir, büyük bir hizmettir.
-Çevrenizde ve Süryaniler özelinde depremde kayıp yaşayan, hayatını kaybeden oldu mu?
-Öncelikle Allah bütün yaralıların yarasını sarsın. Hüzünlü olanların hüznünü kaldırsın çünkü burada herkes zarar gördü. Bizim abraşiyemize (metropolitliğimize) bağlı 5 kişi, 5 can, 5 insan öldü. Bir kişi Adıyaman’da, bir kişi Kahta’da, 3 kişi Malatya’da depremde can verdi. Bazı ailelerin 1 ila 100 kişi, 120-130 kişi insanı kayboldu. Yani aile, ailenin çevresi ve yakın çevresinden bu kadar insan kayboldu. Ağır şartlar altında insanlar zayiat (kayıp) verdi ve bu zayiatların (kayıpların) inşallah karşılanması ve son bulmasını diliyoruz. Allah bir daha böyle bir afeti, hiçbir şehre, köye, yere, zümreye, insana, halka nasip etmesin.
“Prosedürlerin bu kadar uzun sürmesinin bir anlamı yok”
-Kilisede depremden hasar aldı. Şu an kilisenin onarım süreci nasıl ilerliyor? Süreç nasıl yönetiliyor? Ne zaman açılacağı belli mi?
-Açılış belli değil. Hatta inşaata başlama günleri de belli değildir. Prosedürler çok uzun sürüyor. Prosedürlerin bu kadar uzun sürmesinin bir anlamı yoktur. Buraya sağlam bir kilisenin, sağlam bir binanın yapılması konusunda hem kolaylık sağlanması hem de bu yaranın sarılması için devlet buna son derece kolaylık sağlaması gerekiyordu. Biz zaten ilk günden beri Turizm ve Kültür Bakanı’na müracaat ettik. Rica ettik ki bir an önce bu kilise ayağa kalksın. Bütün binalar ayağa kalksın istiyoruz ama şu anda kiliseyi konuşuyoruz. Dolayısıyla kilisemizin bir an önce ele alınması ve hemen yapılmasından yanayız. Prosedürlerin bitmesini bekliyoruz. Öyle ki kilisenin inşaatına başlayalım. Kilisenin inşaatı yaklaşık olarak 2 sene süreceğini düşünülüyor.
-Süryanilerin sizlerle dayanışması oldu mu?
-Midyat ve Mor Gabriel Manastırı çevresinde bulunan Midin (Öğündük), Basıbrin (Haberli), Arkah (Üçköy), Bakısyan (Bethkustan - Alagöz), Arbo (Taşköy), Ehvo (Güzelsu) ve diğer Süryani köylerimizin katkısı çok büyüktü. Mardin abraşiyesinden (metropolitliğinden) aynı şekilde bize destek sağlandı. Ayrıca, yurt dışındaki insanlarımız hemen yardımcı oldular ve bu konuda yardım ellerini hiç çekinmeden uzattılar. Maddi-manevi, yiyecek, içecek, giyecek şeklinde olsun yardım elini uzattılar. Bizi yalnız bırakmadılar. Biz de buradan, bu yayından ya da röportajdan kendilerine teşekkürlerimizi, şükranlarımızı iletiyoruz. Rab kabul etsin ve onlar böyle bir durumla karşı karşıya kalmasın inşallah.
Süryaniler, sadece bize yardım etmedi hem Adıyaman’daki Müslüman vatandaşlarımıza hem de zarar gören diğer illere, derneklere, kurumlara, yardım elini uzattılar. Depremden hemen sonra kadasetli patriğimiz, yanındaki metropolitlerle; Midyat (Turabdin – Mor Gabriel Manastırı) Metropoliti, İstanbul (İzmir, Ankara) Metropoliti, Mardin-Diyarbakır Metropoliti ve yurt dışından beraberinde gelen diğer metropolitlerle yaramızı sarmak için geçmiş olsun demeye geldiler. Kilisenin ve bölgenin son durumunu gördüler. Patriğimiz resmî kurumları ziyaret ettikten sonra Adıyaman’dan ayrılıp Antakya’ya giderek oradaki yıkılan kiliseleri, resmî kurumları da ziyaret ettiler.
“İsterdik ki kendi kilisemizi kendimiz yapalım”
-Devlet nezdinde bir destek verildi mi? Dayanışma sağlandı mı?
-Tabii ki verildi. Fakat 1990’lı yıllarda kilisemizi, bilgimiz ve isteğimiz dışında, mevcutta Süryani halkına ve kiliselerine danışmadan ülkemiz vatandaşının kilisesini, Vakıflar Genel Müdürlüğü adına tescil ettiler. Dolayısıyla kilise, Vakıflar Genel Müdürlüğü adına tescil edildiği için kadastroda ya da tapu senetlerinde sahibi Vakıflar Genel Müdürlüğü olarak görünmektedir. Bunun için tescilli bir binadır. Tescilli bina olduğu için, Vakıflar Genel Müdürlüğü, İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü ya da müzenin haberi olmadan kiliseye müdahale edilemez. Bu nedenle Vakıflar Genel Müdürlüğü kiliseyi ele aldı. Vakıflar Genel Müdürlüğü adına Şanlıurfa Vakıflar Bölge Müdürü kiliseyle ilgilendiklerini, bütün hasar tespit çalışmalarını, etkinliklerini her defasında sağladıklarını ve burayı ziyaret edip burayı yalnız bırakmadıklarını görüyoruz.
Aynı zamanda Vakıflar Genel Müdürlüğü, kiliseyi bir şirkete ihale etmiş. Kilisenin bütün gider ve masraflarının Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne ait olduğunu söylediler. Biz bunun için el sürmedik. Biz isterdik ki kendi kilisemizi kendimiz yapalım. Bu en doğal hakkımızdır. Çünkü önceki kilisemiz yıkıldığı zaman patriğimiz saraydan aldığı izinle içinde bulunduğumuz Mor Petrus ve Pavlus Kilisesi’nin yapımını sağladı ve ayağa kaldırıldı. Bu bir gelenektir, kilisede böyle olması lazım. Kiliseyi, metropolit inşa eder daha doğrusu inşa ettirir. Şu an devlet yapım masrafını karşılıyor ama bu tescil konusunda böyle olmamasını diliyorduk. Çünkü devletimizin bize saygı duyması lazım. Kiliseleri sahipleri olan Hristiyanlara, Süryanilere tescil etmeleri gerekir. Bunun kadar doğal bir şey olamaz. Kiliselerimizi, kendi vakıflarına ya da Diyanet İşleri’ne tescil etmeleri doğru değildir. Bunu kiliseye bırakmaları lazım. Kilise sahipleri, insanları, kiliselerine sahip çıkmaları ve kiliseleriyle kendileri ilgilenmeleri gerekiyor. Bunu biz devletimizden bekliyoruz.
“Hepimiz aynı acı çektik, aynı acıyı paylaştık”
Metropolitlikte Rahibelik (Deyreyto) yapan Sara Ulus, deprem anı ve sonrasında yaşadıklarına ilişkin şunları anlattı:
“Ben 16 senedir bu metropolitlik içerisindeyim. 15 Ağustos 2007’de takdisim yapılarak buraya Deyreyto olarak geldim. Burada rahibelik yapıyorum. Deprem gecesi bizi korkunç bir sarsıntı uyandırdı. Evden çıkabildik fakat bir şey almaya fırsat olmadı. Hem karanlık hem de hava soğuk ve yağmurluydu. Sabah saat 6’ya kadar korkulu dakikalar yaşadık. Biraz kendimize geldikten sonra bizim cemaat yavaş yavaş yanımıza geldi. Hepsi ağlıyordu. İnsanlar gelmeye başlayınca Seyitne [Metropolit (Dedemiz - Papazın üstü)] yemek hazırlanması gerektiğini söyledi. Biz de ilk, gün biraz pirinç pilavı ve gece ıslattığım fasulyeyi, Kilise bahçesindeki mutfakta az suyla hazırladık. Gelenlerle elimizde ne varsa onları yedik. Kuru ekmek yedik, idare ettik. Sonra ne ekmek ne su vardı. Yardım gelmesini bekledik. Bize, Seyitnenin ve diğer köylerden su, ekmek gibi yardım geldi. Sağ olsunlar bayağı yardımcı oldular. Elektrik için jeneratör getirdiler. Gündüzleri iki saat çalıştırıyor ışıkların, fenerlerin, telefonların şarjını dolduruyorduk. Isınmak-ısıtmak için gaz yoktu. Yemek yaparken elimizdeki tüpleri kullandık, yemekleri fener ışığında pişirdik. Ev kalabalıktı hem burada kalanlar hem de misafirler vardı. O süreçte, üç günlük Ninova orucunu tutuyorduk, evde ne erzak varsa onu yedik. O günlerde çok ağladık. Tabii ki o günleri Allah kimseye göstermesin. Sonrasında Allah’a çok şükür o sıkıntılar artık biraz atlattık. Her zaman şükrediyoruz Allah bu evi, salonu bıraktı. Fakat biz kilise hasar aldığı için iki hafta ayin yapamadık.
O günleri unutmuyorum. Buraya gelenlerin psikolojisi bozulmuş gibiydi. Gelenlerle konuşuyor, bazen oturuyorduk. Gençlerle dua ediyorduk. Herkes birbirine destek olsun diyordum. Elektrik, su yoktu. Ekmeğe ulaşamamıştık. Elimizden geldiği kadar idare ediyorduk. Ardından çok şükür gıda yardımları sürekli gelmeye başlayınca rahatladık. Şunu gördüm, Müslüman, Hristiyan gibi ayrımlar yoktu, herkes birbirine yardımcı oluyor, birbirini kucaklıyordu. Hepimiz aynı acı çektik, aynı acıyı paylaştık, beraber yaşadık o depremi.
Bir gün baktık Patrik kapıyı çaldı. Patriğin gelişi mutlu etti, moral verdi. Sağ olsun Rahipler, Abunalar [Papaz (Babamız)], Metropolitler buraya geldiler. Hepsine tek tek teşekkür ediyoruz. Çok ölüm ve kayıp oldu. İnsanlar evlerini kaybettiler. Bizim kilisemizde gördüğünüz hale geldi. Ama hâlâ umudum var. İnşallah 2 seneye kilise, yeniden yapılacak, ayakta duracak.”
150 yıl sonra yine depremle yıkılan Mor Petrus ve Mor Pavlus Süryani Kilisesi
Kahramanmaraş merkezli depremlerde, Adıyaman’daki 150 sene önce yine depremden yıkılan Mor Petrus ve Mor Pavlus Süryani Ortodoks Kilisesi büyük oranda hasar aldı. Metropolit Ürek, kilisenin bir an önce inşasına başlanmasını beklediklerini belirtti
Editör: Ramazan Atabey
Yorumlar