Alpar: “İstanbul Sözleşmesi toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin sebep olduğu şiddeti engelleyebilecek elimizdeki tek belge”
[caption id="attachment_188824" align="alignright" width="187"] Aslı Alpar[/caption]Karikatürist ve Kaos GL Editörü Aslı Alpar, İstanbul Sözleşmesi’nin tartışıldığı bugünlerde, başta kadınlar olmak üzere, dezavantajlı grupların medyada da yer alan şiddet olaylarını 24 Saat gazetesi için değerlendirdi. Alpar ile online gerçekleştirdiğimiz söyleşide, Alpar, “Türkiye’deki vahim durumun dünya ile paralel gittiğini ancak umutsuz olmadığını” vurguladı
SULTAN YAVUZ - “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi”, 11 Mayıs 2011 yılında İstanbul’da imzalandığı için uluslar arası kamuoyunda “İstanbul Sözleşmesi” olarak biliniyor. Resmi Gazete’de 8 Mart 2012’de yayımlanan İstanbul Sözleşmesi, Avrupa Konseyi üye devletleri ile bazı ülkeler tarafından imza altına alındı ve 1 Ağustos 2014'te yürürlüğe girdi. “Kadın” teriminin 18 yaşından küçük olanları da kapsadığı ifade edilen ve 12 bölüm 81 maddeden oluşan sözleşme, şiddete maruz kalanlara yönelik destek ve buna karşı tedbir alma, cezalandırma gibi birçok konuda tarafları yükümlülük altına alıyor. Sözleşme, "kadınlara yönelik şiddetin önlenmesi" üzerine şekillenirken içeriğindeki bazı maddelerde yer alan terimler, bazı STK, akademisyen, gazeteci ve hukukçuların tepkisine neden oluyor. İstanbul Sözleşmesi’nin “Temel haklar, eşitlik ve ayrımcılık yapılmaması” konusunu düzenleyen 4. maddede geçen “cinsel yönelim” ve “toplumsal cinsiyet kimliği” ifadeleri, özellikle kamuoyunda tartışmaların odağındaki konular arasında yer alıyor. Sözleşmeye karşı çıkan ve Türkiye'nin bu sözleşmeden çekilmesini isteyenler, “İstanbul Sözleşmesi’nin toplumsal desteğini kaybettiğini”, “aile kurumu ve eşler arası ilişkilerde problemlerin ortaya çıktığını “savunuyor. Kadınlar ise İstanbul Sözleşmesi’nin en başta “yaşam hakkı” olmak üzere “kadının toplumdaki konumunu koruduğuna ve yükseltmeyi amaçladığına” vurgu yaparak sözleşmeyi sahipleniyor. Sosyal medya üzerinden “İstanbul Sözleşmesi Yaşatır” hastagi ile kampanya başlatan kadınlar, kamuoyunun ilgisini çekmeyi amaçlıyor. Karikatürist ve Kaos GL editörü Aslı Alpar, başta İstanbul Sözleşmesi olmak üzere, bir mizahçı olarak Türkiye’deki şiddet tablosunu değerlendiriyor... -Şu sıralar gündemde olan ve çizimlerinle de destek verdiğin İstanbul Sözleşmesi’ne ilişkin tartışmaları nasıl değerlendiriyorsun? Kadınlar inatla “sözleşme yaşatır” derken, bazı çevreler neden ayak diriyor ve bu tartışmayı başlatıyor? Aslı Alpar: Türkiye’de işler uzun süredir yolunda gitmiyor. Ekonomiden siyasete sürdürülemeyen, yönetilemeyen bir kriz var. Kriz dönemlerinde de iktidarlar daha da gericileşiyor, totaliterleşiyor ki kontrolü böyle sağlayabileceğini umuyor. Yalnız AKP değil aynı küresel kriz dünyanın pek çok ülkesinden benzer iktidar eğilimini yürürlüğe koyuyor… Bundan aslında ezilen her kesim nasibini alıyor, yoksullar, işçiler, işsizler, kadınlar, LGBTİ+’lar hatta insan dışında hayvanlar… İstanbul Sözleşmesi’ne yönelik saldırıların arka planında böyle bir tablo olduğunu düşünüyorum. İktidarın kadın ve LGBTİ+ düşmanı yüzü sayısız krizle görünür hale geldi. İstanbul Sözleşmesi toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin sebep olduğu şiddeti engelleyebilecek elimizdeki tek belge. Bu sebeple yaşatır diyoruz. Çünkü bu sözleşmenin yükümlülükleri uygulanmadıkça biz arkadaşlarımızı, dostlarımızı erkek şiddeti sonucu kaybediyoruz. Diğer yandan İstanbul Sözleşmesi’ne yandaş medya “eşcinsel evliliğin önünü açtığı” iddiası ile saldırıyor. Sözleşme’de böyle bir hüküm yok; sözleşme şiddete uğrayan herkesi cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği fark etmeksizin korunması gerektiğini bildiriyor. Ancak ne yazık ki biz LGBTİ+’lar bu süreçte homofobik ve transfobik basının saldırılarının yanı sıra yol arkadaşımız olan feministlerin de özensiz ifadeleri ile yaralanıyoruz. Eşit evlilik bir haktır, LGBTİ+ hakları, temel insan haklarıdır diyoruz ve ardından İstanbul Sözleşmesi’ni savunan görsel ya da metinlerde şunları okuyoruz: “Sözleşme’de eşcinsel evlilik yok”, “eşcinselliği övmüyoruz” vb. İstanbul Sözleşmesi’nin içeriğinde ne olduğunu bilmiyor mu gerici basın? O kadar iyi biliyor ki… Bu ifadeler yalnızca yoldaşlığa zarar verir, heteroseksizmi güçlendirir… -Şiddetin ayyuka çıktığı zamanlardayız. Özellikle kadın cinayetleriyle çalkalanan bir gündemimiz var. Buna ilişkin neler söyleyeceksin? Sence neden bu kadar artış var ya da artış yerine görünür olması mı söz konusu? Alpar: Şiddet etrafımızı sardı. Şiddetin, zarar vermenin, zarar verebilmenin, failliğin iktidarla çok güçlü bir bağı var. Failin zarar vermeye cesaret ettiği gruplara baktığımızda görüyoruz ki aslında dezavantajlı bırakılan gruplar ve o gruplara yönelen şiddetin cezasızlıkla sonuçlandığını biliyoruz. Bu adalet “erkek” olduğu kadar, “patron”, “hayvan düşmanı” adalet… Şiddette artış yok da görünür mü oldu sorusuna en iyi yanıtı sanırım alanda çalışan sosyologlar verir. Diğer yandan dolup taşan cezaevlerine bakmak ya da sokakta herkesin en ufak bir hareketten öfkelenmesi şiddetin arttığının göstergeleri olabilir diye düşünüyorum. -Sence pandemi sürecinde şiddet arttı mı? Bu süreçte kadına şiddet konusunda raporlar da hazırlandı ama LGBTİ+’lere yönelik şiddet o kadar konuşulmadı. Buna ilişkin neler söyleyeceksin? Alpar: Artmaması mümkün değil gibi geliyor bana… Yetersiz destek mekanizmaları pandemi öncesinde dahi bir krizdi, pandeminin şiddet karnesini henüz görmedik sanırım… Diğer yandan LGBTİ+ örgütleri danışmanlık vermeye devam etti. Elbette online erişimi olmayan ya da aile evlerinde, güvensiz alanlarda telefonla danışmanlık alamayan LGBTİ+’lar da vardır… Bu döneme dair LGBTİ+’lar açısından elimizde bir veri olarak SPOD (Sosyal Politika, Cinsiyet Kimliği ve Cinsel Yönelim Çalışmaları Derneği)’nin sitesinden 11 Mart ve 11 Haziran 2020 tarihlerini kapsayan raporu okunabilir. Raporun dikkat çektiği çok önemli bir detay var mesela: Sosyal hizmet sağlayıcısı kurum ve kuruluşların LGBTİ+ kapsayıcı olmaktan uzak oluşu sebebiyle, LGBTİ+’ların hakkı olan hizmetleri talep etmek konusunda adım atmadıkları, çoğu zaman da mevcut hizmetler ile ilgili bilgi sahibi olmadıkları gözlemlenmiştir.” Bu sorun üzerine uzun uzun düşünmeliyiz. Neden heteroseksizme karşı mücadele etmeliyiz sorusuna bir yanıt daha… -Aynı zamanda HAKİM (Hayvan Hakları İzleme Komitesi)’ndesin ve hayvan hakları aktivistisin. HAKİM’in çalışmalarından bahseder misin? Nasıl bir tablo ile karşı karşıyayız? Bu konuda neler yapılmalı? Alpar: Vegan ve hayvan hakları savunucusuyum ancak HAKİM ile bağım daha çok yeni. 9 Kasım’da yitirdiğimiz yoldaşımız HAKİM’in kurucusu Burak Özgüner’den devraldığımız işleri bitirmek üzere destek verenlerden sadece biriyim. HAKİM, aylık, dönemlik ve yıllık hayvan hakkı ihlallerini raporlaştırıyor. Bunu yaparken de tür ayrımı yapmadan tüm insan dışı hayvanların uğradığı hak ihlallerini raporlaştırıyor. Raporlama faaliyeti bildiğiniz üzere aslında bir mücadele yöntemi için yol göstericidir, ihlallerle yüzleşmek onların önüne geçmek için bir araçtır. Buradan hareketle çok kıymetli ve zor bir iş. HAKİM hayvan ve insan haklarının bütünlüğüne önem veren de bir zemin; bütünleşik mücadele veren bir yapı. Militarizme, savaşa, yoksulluğa, sömürünün her türlüsüne türcülüğe karşı olduğu kadar karşı… Aynı zamanda HAKİM yıllardır beklenen Hayvan Hakları Yasası’na dair de lobicilik çalışmaları yürütüyor. Fatma Biltekin aynı zamanda Yunuslara Özgürlük Platformu’ndan Öykü Yağcı bu alanda yıllardır çalışan iki isim. Yasa’ya altyapı oluşturması amacıyla bir araya gelen Hayvan Hakları Araştırma Komisyonu’nun hazırladığı raporda HAKİM kurucularından Burak Özgüner’in emeği çok… Neler yapılabilir sorusuna bu yazıyı her okuyanın türcülüğü ile yüzleşerek başlaması diye yanıt verebiliriz. Hele ki insanın insan üzerindeki egemenliğine karşı bir insansanız, insanlar gibi acı çekebilen ve hayatta kalmak isteyen canlıları neden sömürdüğünüzü kendinize sorabilirsiniz. Diğer yandan her gün bir hayvana yönelik işkence haber alıyoruz… Bu haberlere karşı sokakta, çevrenizde ve sosyal medyada tepki gösterebilir düzenlediğimiz eylemlere destek verebilirsiniz. -Hem hayvanlara yönelik, hem kadın ve LGBTİ+’lere (Aslında tüm dezavantajlı gruplar…) yönelik haberlerin medyada yer bulmasına ilişkin nasıl bir sıkıntı var? Medyanın dilini nasıl değerlendiriyorsun? Alpar: Kaos GL’de haftalık bir “nefret söylemi” bülteni hazırlıyorum, sanırım bu soruya en iyi LGBTİ+’lara yönelen nefret dilinin nasıl olduğuna dair bir yanıt verebilirim. Öncelikle iktidar partisinin ya da kamu görevlilerinin nefret söylemi ile doğrı orantılı yazılı medyadaki nefret… Çok doğrudan bir ilişkisi var… Cezasızlık, nefret söyleminin yasalarımızda açıkça bir suç olarak tanımlanmaması da buna yol açıyor. Bu konuyu merak edenlere Kaos GL Derneği’nin yayımladığı yıllık Medyada Nefret Söylemi Raporu’muzu öneririm. Ayrıca Akit’i yakından takip ediyoruz. -Aktivist bir karikatürist olarak bize nasıl bir Türkiye tablosu çizebilirsin? Aslı Alpar’ın haritası neler söylüyor? Alpar: Çok üzgünüm ama umutsuz değilim. Yalnız Türkiye değil dünyanın hali içler acısı… Bunun üstesinden hep birlikte gelebileceğimizi düşünüyorum zaten umutsuz biri karikatürist olamaz herhalde… Değiştirmek için çizmeye devam… -Tüm bu süreçte bir şekilde yine de sesini en çok çıkarmaya çalışanlar kadınlar diyebilir miyiz? Alpar: Öyle görünüyor… -Kaos GL ile birlikte yaptığınız online Karikatür Okulu’ndan da bahsedebilir misin? Alpar: Karikatür Okulu’na pandemi henüz gündemimizde yokken; Ocak ayında başlamıştık. Ankara’da her cumartesi queer karikatür çizmek isteyen, mizahı heteroseksizm karşıtlığından üretmek isteyenlerle buluşup çalıştık ta ki ilk vakanın Türkiye’de görüldüğü Mart ayına kadar. Pandemi tedbirleri nedeniyle önce ne yapabileceğimizi bilemedik ancak kısa sürdü bu şaşkınlığımız ve bizde online olarak sürdürelim istedik Karikatür Okulu’nu. Tabi bir sorunumuz vardı, “okul” diyorduk çünkü temel çizim tekniklerinin de anlatıldığı, usta çizerleri de öğretmen olarak ağırladığımız bir programımız vardı. Yani oldukça fiziken bir aradalık gerektiren bir çalışmaydı Karikatür Okulu. Ama hem temel eğitimi geride bırakmamız hem teknolojinin desteği hem de katılımcı arkadaşlarımızın iradesi ile bu buluşmaları online sürdürmek hiç zor olmadı. Bugüne dek, Karikatür Okulu’ndan karikatürist Emre Yılmaz, tasarımcı Çiğdem Demir, illüstrasyon sanatçısı Zeynep Özatalay, Bilkent Grafik Tasarım Bölümü hocalarından Ekin Kılıç’ı öğretici sıfatıyla ağırladık. Ayrıca hem katılımcımız hem de öğreticimiz olan Bayan Yanı çizeri Bengisu’yu dinledik. Pandemi ile birlikte kadınlar, LGBTİ+’lar eve tıkıldı belki açık olamadıkları, belki zorba ailelerinin yanına döndü. Bir yanda yaşamımıza dair endişeler bir yanda heteroseksizm, ikili cinsiyet dayatması pandemi oldukça zorlu bir süreç oldu. Biz Karikatür Okulu’nu online’a taşırken en çok bu kaygıları azaltmayı amaçladık ama üretkenlik kendliğinden geldi. Daha şimdiden Okul’un 5 çizerinin kaosGL.org’da köşesi var. Hedefimiz ve hayalimiz queer bir karikatür dergisi. -Bir aktivist olarak ne öneriyorsun? Kadınların, LGBTİ+’lerin, hayvanların ve diğer dezavantajlı grupların hak ve eşitlik mücadelesi için ne yapılmalı? Ortak bir mücadele mi inşa edilmeli? Genelde birbirini destekler fikirlere sahip oluyor bu gruplar ama eylem ya da söz üretirken kendi grupları ön plana çıkıyor haliyle… Alpar: Kesinlikle bütünleşik, enternasyonal bir mücadele… Tek tek de çok değerliyiz ama bir araya gelince çiçek gibiyiz… Nadir Göktürk’ün boynu bükük papatyasını yazdığı gibi “yedi kat yerin altından örgütlenip” çıkıyoruz sokağa… Üretmeye, kendimizi, birbirimizi sevmeye, mücadeleye devam… Teşekkürler Aslı... Alpar: Ben teşekkür ederim.
Editör: TE Bilisim