Halkın haber alma özgürlüğü, basının, medyanın özgürlüğüyle eşanlamlıdır. Basın ve medya özgür değilse halk da özgür değildir. Basını özgür olmayan bir rejim demokrasi değildir. Bundan dolayı, basın, medya, dördüncü kuvvet niteliğini yeniden kazanmalıdır.

Atatürk’ün basın özgürlüğüyle ilgili şu sözleri bizlere ilham ve görev vermektedir:

“Basın, milletin müşterek sesidir. Bir milleti aydınlatma ve irşatta, bir millete muhtaç olduğu fikri gıdayı vermekte, hulasa bir milletin hedefi saadet olan müşterek bir istikamette yürümesini teminde, basın başlı başına bir kuvvet, bir mektep, bir rehberdir.” (1922)

“Basın hürriyetinden doğan mahzurların giderilme vasıtası, yine basın hürriyetidir.”(1925)

“Basının tam ve geniş hürriyeti iyi kullanmasının, ne derecede nazik bir vaziyet olduğunu söylemeye lüzum görmem. Her türlü kanuni kayıtlardan evvel bir kalem sahibinin ilme, ihtiyaca ve kendi siyasi telakkilerine olduğu kadar vatandaşların hukukuna ve memleketin, her türlü hususi telakkilerin üstünde olan, yüksek menfaatlerine de dikkat ve hürmet etmek manevi zorunluluğu, asıl bu mecburiyettir ki umumi düzeni temin edebilir. Bununla beraber bu yolda yanılma ve kusur olsa bile; bu kusuru düzeltecek etken ve vasıta; basın hürriyetinden doğan mahzurların giderilme vasıtası, yine basın hürriyetidir.”(1924)

“Gazeteciler, gördüklerini, düşündüklerini, bildiklerini samimiyetle yazmalıdır.” (1929)

“Gazeteciler, kanunun ve umumun menfaatlerinin aksine muamelelere şahit ve vakıf oldukları taktirde gerekli yayında bulunmalıdır.” (1923)

“Matbuat hiçbir sebeple tahakküm ve nüfuza tabi tutulamaz.”(1923)

“Önem ve yüceliği cihan medeniyetinde açıkça kendisi gösteren basına, hükümetimizin birinci derecede önem vermesi; bu hususta sarf edeceği mesaiyi, millete ifa ile mükellef olduğu hayırlı hizmetlerin baş tarafına koyması yüksek Meclisin kesinlikle isteyeceği hususlardandır.”(1922)

“Özel maksatla neşriyat yapan bazı gazetelerin, halkın ekseriyeti üzerinde yaptığı tesir, her memlekette olduğu gibi o gazetelerin lehinde değildir.” (1924)

“Türkiye basını milletin gerçek ses ve iradesinin doğduğu yer olan cumhuriyetin etrafında çelikten bir kale oluşturacaktır. Bir düşünce kalesi, düşünce yolu kalesi. Basın görevlilerinden bunu istemek, cumhuriyetin hakkıdır.”(1924)

Bizler, Mustafa Kemalin askerleri ve izleyicileriyiz. Onun emanetini korumak için, biz gazeteciler, basın ve ifade özgürlüğünden asla taviz veremeyiz.

Basın özgürlüğü demokrasinin en önemli göstergesidir.

Halkın haber alma özgürlüğü, basının, medyanın özgürlüğüyle eşanlamlıdır. Basın ve medya özgür değilse halk da özgür değildir. Basını özgür olmayan bir rejim demokrasi değildir. Bundan dolayı, basın, medya, dördüncü kuvvet niteliğini yeniden kazanmalıdır.

Anayasa diyor ki

Anayasamızın 26’ncı maddesinin ilk cümlesini hatırlayalım. O cümle şöyledir:
“VIII. Düşünceyi Açıklama ve Yayma Hürriyeti: Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak, açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar.”

Cumhuriyetimizi, demokrasimizi, Atatürk ilke ve inkılâplarımızı, korumak ve kollamak, vatan borcudur. Çocuklarımıza, torunlarımıza, gelecek kuşaklara, çağdaş, uygar, demokratik, insan hak ve özgürlüklerine saygılı bir ülke bırakmak gibi hayati bir görevimiz var.

Günümüz Türkiye’sinde, yobazlar, şeriatçılar, tarikatçılar, Çağdaş Cumhuriyetimizi, yok etmek için çabalıyorlar. Son çeyrek asırda eğitim sistemi imam hatipleştirilme yoluna sokuldu. Siyasal İslam laik devleti yok edip 108 yıl öncesinin halife devletine dönüştürme peşinde.

Türkiye’yi Taliban Afganistan’ına dönüştürmeye çalışanlar var.

Tehlikenin boyutları günden güne artıyor. Artık çağdaş cemiyetimizi korumak için uyanık olmak ve direnmek zamanıdır.
Menzil tarikatının şeyhinin cenaze kalabalığında yüzbine yakın yobaz bir araya gelmişti.

Öte yandan delik deşik olan sınırlarımızdan sızan ve bir kısmının parayla vatandaşlık satın aldığımbir başka tehlike daha var. 8-10 milyon Suriyeli, Afganlı, Iraklı Hatay’ı, İstanbul’u Adana’yı, Mersin’i istila ettiler.

İngilizler, Avrupalılar, Türkiye’mizi göçmen kampına dönüştürme peşinde.

Ülkemizin demografik yapısı siyasal İslamcı bir Orta Doğu cemaatine dönüştürülmek isteniyor.

Medya mensubu, yazılı sözlü, görüntülü alanlarda görev yapar.

Günümüzde durum nedir?

Gazetecilik, basın, medya ciddi bir kriz dönemini yaşamaktadır.

Toplum ve basın, medya ikiye ayrılmıştır. Mutlak sayısal çoğunluğu oluşturan kesim, siyasetin kontrolünde, talimatla görev yapmak zorundadır. Bu kesimin patronaj grubu siyasetin güdümündedir.

Bu bölümde çalışan emekçiler ise, işsiz kalmamak için, zorunlu bir oto sansürün çerçevesinde görev yapıyorlar.
Onlar için yaptıkları görev ekmek parasını kazanmanın belirleyici şartlarındandır.

Sayısal azınlıktaki bir avuç meslektaşımız ise, her türlü baskıya direnerek, gerçeklerin ve ifade özgürlüğünün gereğini yapmaya çalışıyorlar. Bu kesimdeki gazeteler, Basın İlan Kurumunca ilan kesmeyle cezalandırıyor. TV kanalları RTÜK tarafından yayın yasaklarıyla karşılaşıyor. Yargı yoluyla verilen cezalar da cabası…

Evrensel insan hakları, anayasal haklar, medya özgürlüğü hiç bu kadar kısıtlanmamıştı.

Sık sık tekrarladığım bir cümle var: “Gerçeklerin er geç ortaya çıkmak gibi bir huyu vardır.”

Muhabir gerçeklerden uzaklaşır, kendisine verilen talimatları yerine getiren bir unsur haline dönüşürse mesleki erdemi kaybeder.

Yorumcu, yazar, gerçeklere karşı kör olur, kulakları sağırlaşırsa, kalemi köleleşir.

Çağdaş ve uygar demokratik rejimin vazgeçilmez şartı, özgür basına, medyaya, gazeteciye yorumculara sahip olmaktır.
Ne yazık ki artık ülkemizdeki siyasal ortamda, bu açıdan büyük bir bozulma yaşanıyor.

Atatürk’ün ve arkadaşlarının kurduğu Türkiye Cumhuriyeti'nin, çağdaş ve uygar niteliklerini korumak, demokratik hak ve özgürlüklerle taçlandırmak için, yılgınlığa, umutsuzluğa kapılmamalıyız.

Genç meslektaşlarım, mesleğin erdemine, etik kurallarına ve özgürlüğüne sahip çıkmalıdır.

Atatürk’ün Bursa nutkunu unutamayız.

60’lı yıllarda kurulmuş olan Basın İlan Kurumu’nda Genel Kurulu’nda o yıllarda rahmetli kadim meslektaşımız, Başkanımız Beyhan Cenkçi’yle birlikte, Cemiyetimizin Genel Sekreteri olarak görevli iken, Basın İlan Kurumu’nda Cemiyetimizi temsilen Genel Kurul üyesi ve Denetçisi idim.

Rahmetli Sabahattin Selek Genel Müdürdü O tarihlerde. Basın İlan Kurumunun Genel Kurulunda Basın kuruluşlarının ağırlığı vardı. Devletin ilanları, Basına adil kurallarda dağıtılırdı.

Şimdi ise, BİK bu özelliğini kaybetti. Talimatla görev yapan, gerçekleri duyurmaya çalışan basının ilanlarını keserek cezalandıran bir Kurum oldu.

İkinci örnek Radyo Televizyon Üst Kurulu’dur.

Bu Kurul da başlangıçtaki işlemini terk etti, cezalandırma Kurumuna dönüştü. Talimatla iş yapar hale geldi.

Devlet organı olarak kurulan Anadolu Ajansı, TRT partizanca yayın yapan kurumlar oldular.

Yüksek Öğretim Kurulu, Üniversiteleri kayyumlarla yönetilir hale getirdi.

Türk Hava Kurumu, Türk Dil Kurumu, Türk Tarih Kurumu ve en sonunda Diyanet İşleri Kurumu, kuruluş amaçlarını gerçekleştirmek yerine talimatla iş yapar oldular.

Devlet Planlama Teşkilatı yok edildi. Plansız, programsız ekonomi, bağımsızlığını yitiren Merkez Bankası, ekonomiyi yerle bir etti.

Hangi şart altında olursa olsun, Cumhuriyeti, Devlet anlayışını, anayasanın asla değiştirilmez ilk dört maddesini, canımız pahasına korumak, vatan görevimizdir.

Gazeteciler Türk Ceza Kanunu, Terörle Mücadele Kanunu, Toplantı Gösterişleri Yürüyüşleri Kanunu, Terörizmin Finansmanı Kanunu çerçevesinde yargılandı, yargılanıyor. Sadece “Cumhurbaşkanına hakaret” suçlamasıyla açılan geçen yılın ilk altı ayında süren davalardaki gazeteci sayısı 45 oldu.

RTÜK yılın ilk altı ayında televizyon ve radyolara 30 kez idari para cezası, 30 kez de program durdurma cezası verdi. Eleştirel yayınlarıyla öne çıkan Halk TV, Tele 1 ve Fox TV en çok ceza alan kuruluşlar oldu. Basın İlan Kurumu’nun muhalif Evrensel ve Yeni Asya gazetelerine süresiz resmi ilan ambargosu sürerken RTÜK ve BİK, bu dönemde M4D Projesi Medya İzleme Raporlarını ve Gazeteciler Cemiyeti’nin çalışmalarını doğrudan hedef alan kamuoyu açıklamaları yaptı.

Türkiye’deki demokratikleşme, temel haklar, basın ve ifade özgürlüğü gelişmelerini izleyen uluslararası kuruluşları Türkiye’de basın ve ifade özgürlüğünün gerilemekte olduğu tespitini yaptı.

RSF Türkiye’de ulusal medyanın yüzde 90’ının hükümetin kontrolünde olduğunu yazdı.

Freedom House Dünyada Özgürlük 2023 raporunda Türkiye özgürlük puanında son 10 yılda en fazla düşüş yaşayan ülkeler arasında bu yıl beşinci oldu.

Uluslararası İnsan Hakları İzleme Örgütü (Human Rights Watch) 2023 raporunda Türkiye’de seçimlerden önce “otoriter hükümetinin düzenli olarak hükümet karşıtı olarak algılanan kişileri hedef aldığı, medya ve yargı üzerinde güçlü denetim uyguladığı” ifade edildi.

Uluslararası Af Örgütü’nün Dünyada İnsan Hakları 2023 raporunda da sansür yasası hatırlatıldı, yetkililer onlarca gazeteciyi, insan hakları savunucusunu ve muhalif siyasetçiyi terörle ilgili asılsız suçlamalarla tutuklamaya ve yargılamaya devam etti” denildi.

Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi raporunda da ifade özgürlüğü sorununa dikkat çekildi, AİHM kararlarının uygulanmadığı belirtildi.
• Expression Interrupted’a göre 2023Haziran sonu itibariyle cezaevinde 59 gazeteci ve basın çalışanı vardı. • Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği’ne göre 53 gazeteci ve medya çalışanı cezaevindeydi. • Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) verilerine göre ise yılın ilk altı ayı sonunda 34 gazeteci cezaevindeydi. • Uluslararası Basın Enstitüsü’nün (IPI) yürüttüğü “Free Turkey Journalists” kampanyası verilerine göre de 37 gazeteci cezaevindeydi.

Gazetecilere “Cumhurbaşkanına hakaret” suçlamasıyla açılan ve yılın ilk altı ayında süren davalardaki gazeteci sayısı 45 oldu.

Gazeteciliğin sarı basın kartı da hedef tahtası oldu

2015 yılında 863, 2016 yılında 927, 2017 yılında 590, 2018 yılında 709, 2019 yılında 892 basın kartı iptal edildi.26 2015’ten 2020’ye kadar geçen 5 yılda toplam 3 bin 981 basın kartı iptal edildi.

2020 yılındaki iptal sayısı ise 322 oldu.27 (Bu veri resmi olarak paylaşılan son iptal verisi oldu). 24 Ocak 2023 itibariyle aktif basın kartı sayısı 17 bin 618 olarak açıklandı.

“BİK, 2022 yılı içinde resmi ilan kesme cezalarında sansür yasası olarak nitelenen yeni Basın Yasası’na karşı çıkan cemiyetlerin ve yayıncıların gazetelerini de hedefine koydu. Yasaya karşı ülke çapında karşı koyuşu örgütleyen basın meslek örgütleri arasında başı çeken Gazeteciler Cemiyeti’nin gazetesi 24 Saat, yaklaşık 1,5 milyon TL’lik resmi ilan cezasıyla karşı karşıya kaldı. İzmir Gazeteciler Cemiyeti’nin gazetesi Dokuz Eylül’e de 750 bin TL’lik ceza verildi.”

TABLO 1 – RTÜK tarafından Ocak-Haziran 2023 döneminde verilen idari para cezaları ve program durdurma cezaları YAYINCI 2023/6 AY PARA CEZALARI VE TOPLAMI 2023/6 PROGRAM DURDURMA CEZALARI
HALK TV 8 ceza, 2.181.803 TL 10 kez program durdurma
TELE 1 9 ceza, 771.642 TL 5 kez program durdurma
FOX TV 4 ceza, 17.646.327 TL
SHOW TV 1 ceza, 1.089.209 TL 5 kez program durdurma
HABERTÜRK 2 ceza, 495.965 TL
FLASH HABER 2 ceza, 171.476 TL 3 kez program durdurma
TV 5 1 program durdurma cezası 3 kez program durdurma
BEYAZ TV 1 ceza, 342.526 TL
YILDIZ EN TV 1 ceza, 85.738 TL
VİRGİN RADYO 1 ceza, 72.600 TL
RADYO SPUTNİK 1 ceza, 3.831 TL 3 kez program durdurma

Propaganda döneminde TRT Haber’in haberlerinde siyasetçilerin yer alma süresi şöyle: 1 Nisan-11 Mayıs 2023 tarihleri arasında Cumhurbaşkanı Erdoğan TRT Haber’de 48 saat 45 dakika 53 saniye süreyle yayında yer alırken Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu’na ayrılan sürenin sadece 32 dakika 23 saniye oldu. Bu süre içinde Cumhur İttifakı liderleri Devlet Bahçeli’ye 28 saat 53 dakika 54 saniye, Mustafa Destici’ye 45 dakika yer ayrıldı.

Bu konuşmamda, cemiyetimizin organize ettiği “Demokrasi için medya, medya için demokrasi projesi” izleme raporunda yer alan bilgilerde yer almaktadır.

Bu projeyi hazırlayan meslektaşlarım, çok değerli bir görevi yapıyorlar. Onları kutluyorum.

Basın, medya mensubu, özgürlüğünü korumalıdır. Evrensel değerlere, insan haklarına vatan sevgisine sahip olmalıdır.
Gerçek haberciliği ve yorumculuğu terk etmemelidir.
İktidarların propaganda aracı olmamalıdır.
Zor bir dönemden geçiyoruz.
Mesleki erdemimize sadık kalmalıyız.
Dileriz böyle olur.